Ev ve işyeri gibi kapalı mekanlarda ortaya çıkan nem problemi , hem bina yapısına hem de insan sağlığına olumsuz etkiler yapabilen önemli bir sorundur. Özellikle inşaat sektöründe ve mevcut konutlarda nemden kaynaklı hasarlar sıkça gözlemlenmekte, bu durum mimarlar, inşaat firmaları ve ev sahipleri için endişe kaynağı olmaktadır. Nem probleminin doğru anlaşılması ve bilimsel verilerle desteklenen çözümlerle giderilmesi, sağlıklı ve dayanıklı yaşam alanları oluşturmak açısından kritik önem taşır. Bu makalede, konutlarda nem oluşumunun nedenleri, yapı malzemelerine ve insan sağlığına etkileri, akademik tez ve deneylerle desteklenmiş bilgiler ışığında ele alınacak; ayrıca nem sorununu önleme ve giderme yöntemleri incelenecektir.
Nem Kavramı ve Oluşum Nedenleri
Nem terimi, havadaki su buharı miktarını ifade eder. Kapalı bir mekandaki hava her zaman belirli oranda su buharı içerir ve bu miktar bağıl nem kavramıyla ifade edilir. Bağıl nem, havadaki mevcut su buharı basıncının (veya yoğunluğunun), aynı sıcaklıkta havanın alabileceği maksimum su buharı miktarına oranıdır.
Konutlarda nem oluşumunun nedenleri birkaç ana başlıkta toplanabilir:
İnşaat ve yapı kaynaklı nem : Yeni inşa edilmiş binalarda beton, sıva ve şap gibi malzemeler bünyelerinde önemli miktarda yapısal su barındırır. Eğer yeterli kuruma süresi verilmez veya yapının inşası sırasında uygun kurutma yöntemleri uygulanmazsa, bu yapı nemi ilerleyen dönemde kapalı mekan içinde rutubet olarak ortaya çıkabilir. Benzer şekilde, temelde su yalıtımı eksik olan binalarda topraktan yükselen nem (kapiler etki) duvarlarda nemlenmeye yol açar. İnşaat aşamasında su yalıtımının ihmal edilmesi, zemin altı sularının ve dışarıdan sızan yağmur suyunun yapı elemanlarına nüfuz etmesine neden olur.
Sızıntı ve su hasarları : Tesisat borularındaki kaçaklar, çatıdaki delinme ya da yalıtım hataları sonucu damlayan yağmur suları, bina içerisinde düşük yoğunlukta fakat sürekli su sızıntılarına yol açabilir. Bu tür su hasarları başlangıçta fark edilmeyip zamanla duvar ve döşemelerde nem birikmesine neden olur. Özellikle kış aylarında, yağmur ve kar sularının duvarlara nüfuz etmesiyle iç yüzeylerde ıslaklık ve küflenme görülebilir.
İç kaynaklı nem : Konutlarda günlük yaşam sırasında ortaya çıkan faaliyetler de havaya nem katar. Yemek pişirme, banyo yapma, çamaşır kurutma, ütü yapma gibi işlemler sırasında su buharı ortama yayılır. Yetersiz havalandırma varsa, bu buhar içeride birikerek bağıl nemi yükseltir. İnsanların solunum yoluyla ve terleme ile ürettiği nem de kapalı alanlarda önemli bir kaynaktır. Özellikle kalabalık ve iyi havalandırılmayan ev veya ofislerde, insan kaynaklı nem artışı ciddi boyutlara ulaşabilir.
Havalandırma ve yalıtım problemleri : Modern binalarda enerji verimliliği için yapılan ısı yalıtımı ve sıkı pencere sistemleri bazen iç mekanın doğal hava sirkülasyonunu azaltabilir. Yetersiz havalandırma , üretilen nemin dışarı atılamamasına yol açarak içeride nem birikimine sebep olur. Öte yandan, yalıtımsız veya zayıf yalıtılmış duvar ve tavanlarda kışın iç yüzeylerin aşırı soğuması, iç havadaki nemin bu yüzeylerde yoğuşmasına neden olur (soğuk duvar fenomeni). Bu durum, özellikle dış cepheye bakan köşe odalarda ve bodrum katlarda sıkça görülür.
Yukarıdaki nedenler çoğu zaman bir arada etkileşerek nem sorununu besler. Örneğin, banyo gibi ıslak hacimler hem su buharı üretir hem de genellikle binanın dış kabuğuna yakın oldukları için soğuk yüzey içerebilir; uygun havalandırma olmazsa yoğunlaşan nem duvarlarda küf oluşturabilir. Nem probleminin kaynağını doğru tespit etmek, kalıcı çözüm için ilk adımdır.
Yapılarda Nem Probleminin Yapısal Etkileri
Nem sadece soyut bir konfor meselesi değildir; yapı malzemeleri üzerinde doğrudan fiziksel ve kimyasal etkilere sahiptir. Uzun süreli veya yüksek düzeyli rutubet maruziyeti, binaların taşıyıcı olmayan yüzeylerinde kozmetik bozulmalardan, taşıyıcı elemanlarında ciddi dayanım kayıplarına kadar varan bir hasar skalasına yol açabilir.
Ahşap malzemeler nem karşısında en hassas olanlardandır. Ahşap higroskopik (nem çekici) bir malzeme olduğu için, çevre havasının bağıl nemine göre içindeki nem oranını ayarlar. Örneğin, 20°C sıcaklık ve %60 bağıl neme sahip bir ortamda ahşap malzeme bir süre sonra yaklaşık %11 nem içeriğine ulaşarak dengeye gelir. Bu denge nem oranına denge rutubeti denir. Eğer ortam nemi daha yüksek ise ahşap bünyesine su alarak nem oranını yükseltir; düşük ise bünyesinden su kaybederek kurur.
Beton, tuğla, sıva gibi gözenekli mineral malzemeler de yüksek neme maruz kaldığında zarar görür. Gözenekli yapı malzemeleri suyu hem kapilarite yoluyla hem de buhar difüzyonu ile içlerine çekebilir. Nemle doygun hale gelen bir betonarme elemanda birkaç risk ortaya çıkar:
Betonun basınç dayanımı uzun süre ıslak kalma durumunda bir miktar düşebilir, özellikle donma-çözünme döngüleri yaşanırsa içinde kalan su genleşerek çatlaklara yol açar.
Donatılı betonarme elemanlarda, betonun nemli kalmasıyla beraber oksijen de nüfuz ettiğinde, içerdeki çelik donatı üzerinde korozyon (paslanma) başlar. Paslanan donatı çapını artırıp betonu çatlatabilir, taşıyıcı kapasiteyi zayıflatabilir.
Tuğla ve sıva yüzeylerinde nem, tuz kusması (efloresans) denilen beyaz tuz birikimlerine neden olur. Bu olay, duvar malzemesinin içindeki tuzların nemle çözünüp yüzeye çıkarak kristalleşmesiyle oluşur; estetik açıdan kötü görünmesinin yanı sıra zamanla sıva-boya tabakasının yüzeyden ayrılmasına yol açar.
Metal yapı elemanları (çelik kolon, kiriş, ankraj elemanları vs.) için nemin en büyük etkisi korozyon dur. Paslanma, demir içeren metallerin su ve oksijen varlığında oksitlenmesidir. Nemli ortamlarda, özellikle de tuzlu suya maruz kalınan kıyı bölgelerinde, çelik elemanlar hızla korozyona uğrayabilir. Bu nedenle çelik yapılar genellikle koruyucu boyalarla kaplanır; ancak kaplama zarar görür ve sürekli rutubet teması olursa metal kesit zayıflar. Ayrıca nem, metal bağlantı elemanlarında (civata, dübel) da gevşeme ve mukavemet kaybına sebebiyet verebilir.
Yapı yüzeylerinin kaplamaları da nemden zarar görür. İç cephe boyalarında kabarma, dökülme; alçı sıva yüzeylerinde yumuşama ve patlama şeklinde hasarlar nemli duvarlarda sık rastlanan problemlerdir. Ahşap parke ve laminant zemin kaplamaları, alttan gelen buhar nedeniyle şişip yükselerek çanaklaşma yapabilir. Yine nemden ötürü alçıpan tavan ve duvar panellerinde deformasyon ve küf lekeleri oluşabilir. Isı yalıtım malzemeleri (cam yünü, taş yünü, EPS, XPS vb.) suya doyduklarında yalıtım özelliklerini büyük ölçüde yitirir ve yapıda enerji kaybı artar. Özellikle su sızıntısına maruz kalan yalıtım malzemeleri içinde küf üreyerek bunları kullanılamaz hale getirebilir.
Tüm bu yapısal etkiler deneysel çalışmalarla da ortaya konmuştur. Örneğin, laboratuvar ortamında farklı nem oranlarında bekletilen beton numunelerinde, %90 üzeri rölatif neme maruz bırakılan örneklerin, %50 rölatif nemde tutulanlara kıyasla belirgin mukavemet kaybı gösterdiği gözlemlenmiştir. Ahşap malzemeler üzerinde yapılan deneyler ise, ısıtılmış ve nemi düşük tutulmuş ortamlarda hiçbir biyolojik bozulma görülmezken, aynı sıcaklıkta fakat bağıl nemi %85-95 seviyesine çıkarılan ortamlarda birkaç hafta içinde ahşap yüzeyde küf mantarı kolonilerinin belirdiğini ortaya koymuştur. Bu bulgular, nem kontrolünün yapı sağlığı açısından ne kadar önemli olduğunu bilimsel olarak kanıtlamaktadır.
Nemli Ortamların Sağlık Üzerine Etkileri
Nem sorunu yalnızca binaların ömrünü değil, içinde yaşayan insanların sağlığını da yakından ilgilendirir . Özellikle uzun süreli yüksek nem ve buna bağlı küf oluşumu, solunum yolu başta olmak üzere çeşitli sağlık sorunlarına yol açabilir. Akademik araştırmalar, nemli ve küflü evlerde yaşayan kişilerde solunum yolu rahatsızlıklarının belirgin biçimde arttığını ortaya koymaktadır.
Nemli ortamlarda sıklıkla karşılaşılan bir problem küf mantarı oluşumudur. Küf (fungus), sporlar yoluyla üreyen ve nemli, organik maddelerin bulunduğu yüzeylerde koloni kuran bir mikroorganizmadır. Evlerde duvar boyası, ahşap mobilya veya halı gibi organik/selülozik yüzeylerde yeterli rutubet olduğunda, havada doğal olarak bulunan küf sporları filizlenerek görünür küf tabakaları oluşturur. Küf sporları ve metabolitleri havaya karışarak insanlar tarafından solunur. Bu durum özellikle alerjik bünyeli kişiler ve çocuklar için risklidir. Küf sporları bağışıklık sistemini uyararak alerjik reaksiyonlara (hapşırma, gözlerde sulanma, ciltte döküntü gibi) neden olabilir. Daha da önemlisi, uzun süre küfe maruz kalmak solunum yollarında kronik tahriş yaratabilir. Astım hastaları için küflü bir ortamda bulunmak, astım ataklarını tetikleyebilen ciddi bir risk faktörüdür.
Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından 2009 yılında yayımlanan İç Mekan Hava Kalitesi: Nem ve Küf raporu, yapı içi nem birikimi ve küf problemlerinin halk sağlığı üzerindeki etkilerini kapsamlı şekilde incelemiştir. Bu uluslararası değerlendirmede, kalıcı nem ve küf varlığının solunum yolu semptomlarının (öksürük, hırıltı, nefes darlığı), alerjilerin ve astımın görülme sıklığını anlamlı düzeyde artırdığı sonucuna varılmıştır. Hatta rapor, sürekli nemli ortamlarda yaşayan çocuklarda astım gelişme riskinin kuru ortamlara göre daha yüksek olduğuna dikkat çekmiştir. Amerika Birleşik Devletleri Ulusal Bilimler Akademisi Tıp Enstitüsü’nün de benzer şekilde nemli bina ortamlarını inceleyen raporunda, üst solunum yolu enfeksiyonları, kronik öksürük ve bronşit vakalarının nem veya küf problemi olan konutlarda istatistiksel olarak fazla görüldüğü bildirilmiştir. Bu bilimsel konsensüs, nem kontrolünün sadece yapı koruması için değil, koruyucu sağlık hedefine ulaşmak için de şart olduğunu göstermektedir.
Nemin sağlıkla ilişkisi üzerine yapılan epidemiyolojik çalışmalar çarpıcı veriler sunmaktadır. Örneğin 2010 yılında gerçekleştirilen geniş kapsamlı bir meta-analizde, evlerinde görünür nem veya küf problemi bulunan kişilerde solunum yolu enfeksiyonu ve bronşit görülme olasılığının, bu sorunu yaşamayan kişilere kıyasla yaklaşık %40-50 daha fazla olduğu hesaplanmıştır. Bu oran, oldukça ciddi bir artışa işaret eder. Yani nemli bir binada yaşamak, aynı koşullardaki kuru bir binada yaşamaya göre yarı yarıya daha fazla solunum yolu hastalığı riski anlamına gelebilir. Özellikle çocuklar ve bebekler için bu risk daha da yüksektir; zira gelişmekte olan bağışıklık sistemleri küf alerjenlerine ve nemli ortamların tetiklediği viral/bakteriyel enfeksiyonlara karşı daha savunmasızdır.
Nemli ve küflü evlerde görülen sağlık sorunları sadece enfeksiyonlar veya alerjilerle sınırlı değildir. “Hasta bina sendromu” olarak bilinen ve kapalı mekanlardaki çeşitli çevresel etkenlerin (havalandırma yetersizliği, kimyasal emisyonlar, nem ve küf vb.) birleşik etkisiyle ortaya çıkan durumda da nem önemli bir bileşendir. Bu sendromu yaşayan kişilerde baş ağrısı, sürekli yorgunluk, konsantrasyon bozukluğu gibi genel semptomlar bildirilir. Nem ve küf kokusu da rahatsız edici bir ortam oluşturup yaşam kalitesini düşürür. Bazı küf türleri, mikotoksin denen toksik kimyasallar üretebilir; uzun vadede yoğun küf maruziyeti bu toksinlerin inhalasyonu yoluyla nörolojik veya immünolojik etkilere dahi yol açabilir (her ne kadar tipik ev koşullarında ciddi toksik etki nadir olsa da, bu konu akademik çevrelerde araştırılmaktadır).
Nem seviyesinin alerjen ekosistemi üzerindeki etkisi de unutulmamalıdır. Ev tozu akarları (mite) , ev tozunda yaşayan mikroskobik haşerelerdir ve alerjik astımın başlıca tetikleyicilerindendir. Bu akarlar yaşamlarını sürdürebilmek ve üreyebilmek için belirli bir nem seviyesine ihtiyaç duyar. Araştırmalar, %50’nin altındaki bağıl nem değerlerinde ev tozu akarlarının çoğalamadığını, hatta bu kuru koşullarda mevcut akarların 1-2 hafta içinde kuruyup öldüğünü göstermektedir. Buna karşın bağıl nem %60-80 aralığına çıktığında akarlar için ideal üreme ortamı oluşur ve sayıları katlanarak artar. Dolayısıyla, rutubetli bir ev ortamı sadece küf değil, akar popülasyonunun da artmasına sebep olarak birden fazla alerjen yükünü yükseltir. Sonuç olarak, özellikle alerji ve astım hastaları için, nemin kontrol altında tutulması sağlık açısından hayati bir önlemdir.
Nem Sorunlarının Önlenmesi ve Giderilmesi Yöntemleri
Nem problemine karşı en etkili yaklaşım, problemi oluşmadan önlemeye yönelik tasarım ve uygulamaları hayata geçirmektir. Yeni yapılacak binalarda mimarlar ve inşaat mühendisleri, nem riskini azaltmak için bir dizi tedbir almalıdır:
Su yalıtımı (izolasyon) : Temel ve perde duvarlarda uygun su yalıtım membranları kullanılarak topraktan ve yeraltı suyundan gelebilecek nemin yapı kabuğuna girişinin önüne geçilmelidir. Çatı ve teraslarda da su sızdırmazlığı sağlanarak yağmur suyunun yapıya nüfuzu engellenmelidir. Islak hacimlerde (banyo, mutfak) su yalıtım katmanları (şap altı membran, sürme esaslı izolasyon malzemeleri vb.) kullanmak sızıntılara karşı koruma sağlar.
Isı yalıtımı ve termal köprülerin engellenmesi : Dış duvarların, çatının ve zemin döşemesinin yeterli kalınlıkta ısı yalıtımıyla kaplanması, iç yüzeylerdeki aşırı soğumayı önleyerek yoğuşma riskini azaltır. Özellikle kolon-kiriş gibi elemanların dış cephede oluşturduğu termal köprüler iyi bir detay çözümüyle yalıtılmalıdır; aksi takdirde bu bölgelerde iç yüzey sıcaklıkları düşerek nemin yoğunlaşmasına ortam hazırlar.
Planlama ve detay çözümlemeleri : Binanın kullanım amacına uygun olarak nem üretimi yüksek olacak alanlar (örneğin yüzme havuzlu spor tesisleri, endüstriyel mutfaklar veya banyolar) özel buhar bariyerleri ve mekanik havalandırma sistemleri ile tasarlanmalıdır. İç mekandaki nemin yapı elemanlarına zarar vermeden yönlendirilmesi için buhar dengeleyici katmanlar ve havalandırma boşlukları gibi detaylar dikkate alınmalıdır.
Mevcut bir yapıda halihazırda nem problemi oluşmuşsa veya su baskını, sızıntı gibi istenmeyen bir olay yaşanmışsa, acil ve planlı müdahale gereklidir. İlk adım, nem kaynağını ortadan kaldırmak olmalıdır: Örneğin bir tesisat kaçağı varsa tamir edilmeli, çatı akıyorsa onarılmalı, duvarlardan su sızıyorsa drenaj ve dış cephe yalıtımı iyileştirilmelidir. Kaynak kesilmeden yapılan kurutma girişimleri kalıcı çözüm vermez; bu nedenle neden-sonuç ilişkisi iyi analiz edilmelidir.
Ardından kurutma ve nem alma süreci başlatılır. Küçük çaplı ve yüzeysel ıslaklıklarda doğal havalandırma ve ortam ısıtmasıyla bazı iyileşmeler sağlanabilir. Örneğin, bir oda hafif nemliyse pencereleri açarak cereyan yaptırmak ve kaloriferle ısıtarak havadaki nemi azaltmak yardımcı olacaktır. Ancak ciddi boyuttaki nem sorunlarında veya yapı elemanlarının derinine işlemiş rutubet varlığında profesyonel kurutma cihazları ve uzman müdahalesi gereklidir.
Endüstriyel nem alma cihazları (dehumidifier) , havadaki nemi yoğunlaştırarak veya kimyasal olarak çekerek suyu haznesine toplar ve kuru havayı ortama geri verir. Bu cihazların yüksek kapasiteli olanları, günde onlarca litre suyu havadan çekebilir. Örneğin güçlü bir desikant (nem tutucu kimyasal esaslı) endüstriyel nem alıcı, 24 saatte ortamdan 50-100 litre su ayırıp toplayabilir. Bu, yapı içinde gizlenmiş nemin ne denli büyük hacimlerde olabileceğini gösteren çarpıcı bir rakamdır. Nem kurutma hizmeti sunan profesyoneller, duruma göre kondenser tipi (soğutarak suyu yoğuşturan) veya desikant tipi (nem tutucu malzemeyle çalışan) nem alıcı cihazlar kullanarak ortamı hızlıca kuruturlar. Kimi zaman hava sirkülasyonunu hızlandırmak için santrifüj fanlar ve ısıtıcılar da destek amaçlı kullanılır; sıcak hava daha fazla nem taşıyabildiği için yüzeylerden suyun buharlaşması hızlanır ve nem alıcılar bu su buharını yakalar.
Yapı elemanlarının içine işlemiş nemi çıkarmak, yüzeysel nemi almaktan daha uzun zaman alabilir. Örneğin su basmış bir duvarı doğal havalandırma ile kurutmak haftalar alabilirken, kontrollü ısıtma ve nem alma cihazları ile bu süre birkaç güne indirilebilir. Bu süreci izlemek için uzmanlar nem ölçer cihazlar kullanırlar. Duvar veya zemine çakılan prob tipi nem ölçerler ya da yüzeyden ölçüm yapan elektronik nem sensörleri sayesinde, malzemenin iç nem oranı düzenli aralıklarla ölçülür. Kurutma işlemi başında çok yüksek çıkan değerlerin (örneğin duvar nem içeriği %30 gibi) tedricen düştüğü gözlenir; hedef, malzeme türüne bağlı olarak güvenli nem seviyesine (örn. duvar için %5-6 ağırlıkça nem veya ahşap için %10’un altı) ulaşmaktır. Kurutma işlemi sonucunda, ilk değerlere kıyasla ciddi oranda bir iyileşme görülür ve malzemenin ileride küf oluşturmayacak, korozyon başlatmayacak bir kuruluğa erişmesi sağlanır.
Nem ve su hasarı sonrası özellikle vurgulanması gereken bir nokta, hızlı müdahale penceresidir . Bir su baskını veya ciddi ıslanma meydana geldikten sonra ilk 24-48 saat içinde kurutma işlemlerine başlanırsa, küf oluşumu büyük ölçüde engellenebilir. Zira daha önce belirtildiği gibi, küf sporları nemli yüzeylerde 2 gün içinde üremeye başlayabilir. Dolayısıyla, geç kalınmadan ortamın kurutulması, hem yapının hem de eşyaların küflenmesini önleyecektir. Uzman ekipler bu bağlamda hızlı aksiyon alarak, nemli bölgeleri tespit edip uygun cihaz yerleşimini planlayarak kurutmayı başlatırlar. Kurutma esnasında pencere ve kapıların uygun şekilde kapalı tutulması (özellikle dış hava nemli ise) veya kontrollü şekilde açılması (dış hava kuru ise) gibi stratejiler de sürecin etkinliğini artırır.
Son olarak, nem sorununun tamamen çözüme kavuşması için kök nedenin kalıcı olarak düzeltilmesi gerekir. Kurutma işlemiyle ortamı anlık olarak sağlıklı hale getirmek mümkündür ancak eğer yapıdaki su yalıtımı eksikleri giderilmez, havalandırma koşulları iyileştirilmezse problem tekrar edebilir. Bu nedenle, bütüncül bir yaklaşımla hem yapısal hem de mekanik sistem çözümleri düşünülmelidir. Örneğin, bodrum katındaki kronik nem sorunu için duvar dışından drenaj ve bohçalama yalıtımı yapılırken, içeride de sürekli çalışan bir havalandırma ve nem alma sistemi kurulması en ideal sonuçları verir. Mutfak ve banyolarda nem üretimi kaçınılmaz olduğundan, bu bölümlere otomatik nem sensörlü aspiratörler yerleştirmek nem birikimini engelleyecektir. Evlerde kış aylarında çamaşırların içerde kurutulmaması, kurutulacaksa da penceresi açık bir odada yapılması gibi basit davranış değişiklikleri de önem taşır.
Konutlardaki nem sorunu, hem yapısal dayanıklılığı tehdit eden hem de insan sağlığını olumsuz etkileyebilen karmaşık bir olgudur. Bu makalede sunulan akademik araştırma bulguları ve deneysel veriler, nem kontrolünün çok yönlü önemini açıkça ortaya koymaktadır. Yüksek nem; bir yandan ahşap, beton, metal gibi malzemelerin ömrünü kısaltıp bina güvenliğini riske atarken diğer yandan küf ve mite gibi biyolojik etkenler aracılığıyla solunum yollarımızı tehdit etmektedir. Bu nedenle, gerek yeni yapı tasarımlarında gerek mevcut bina bakımında nem yönetimi öncelikli bir konu olmalıdır.
Unutulmamalıdır ki, sağlıklı ve uzun ömürlü yapılar ancak kuru ve temiz bir iç ortam ile mümkündür. Bunu sağlamak için mühendislik, mimarlık ve sağlık disiplinlerinin ortak bakış açısına ihtiyaç vardır. Bilimsel ilkeler ışığında tasarlanan yalıtım ve havalandırma çözümleriyle nem oluşumunu en baştan engellemek, oluşan nemi ise gecikmeden doğru yöntemlerle kurutmak temel prensiplerdir. Özellikle profesyonel nem kurutma hizmetleri, gelişmiş cihazlar ve uzman bilgi birikimi sayesinde ciddi rutubet sorunlarını hızlıca gidererek yapıları eski sağlıklı haline kavuşturabilmektedir. Sonuç olarak, nem problemi ihmal edilmemesi gereken, fakat doğru yaklaşımla da tamamen kontrol altına alınabilecek bir sorundur. Zamanında müdahale ve bilimsel yöntemlerle , yaşam alanlarımızı nemin tüm olumsuz etkilerinden korumak ve hem yapılarımızı hem de sağlığımızı güvence altına almak mümkündür.